top of page
Yazarın fotoğrafıPskiyatrist Felsefe

Garip

Merhaba size kendi hikâyemi anlatacağım daha doğrusu benim gibi olan insanların bir hikâyesinianlatacağım; gerçihikâye sonunda sizde bana benim gerçek olan ismimle değil de “balici, tinerci, hırsız, katil, ayyaş, pis dilenci” gibi sözcüklerle hitap edeceksiniz lakin gene olsun belki biri okumak ister bu gereksiz hikâyemi:


Tam olarak hatırlamıyorum ama Aralık ayının başlarındaydı veya sonlarında; ben ve arkadaşlarım İstanbul’unterkedilmiş varoş diye nitelenen bir semtinde inşaat halindeki bir apartmanın birincikatındaydık, havalar çok soğuktuama üstümüze alabileceğimiz bir şey yoktu bizde dışardan bir mobilya dükkânından çalmak zorunda kaldığımız tek kişilik yatakta uyuyorduk. Gecenin 12’si ve ya 1’i gibi geç bir saatte çok gürültülü bir ses ilen uyandık. Ne olduğu bu belirsiz sesten hepimiz çok korkmuştuk ve her tarafı açık olmasına rağmen apartmanın tuvalet diye kullandığımız kısmında saklanmıştık. Lakin bu belirsiz ses belirli bir müddet sonra birden kesiliverdi. Bizde tehlikenin geçtiğini düşünerek dışarı çıktık. Çıktık ta amane görelim yerde yatan bir bayan, yanı başında ise onu tehdit edip döven iri cüsseli iki adam, kadının paralarını çalıp geri kalan mallarının üstüne yattığını söylüyor, kadın ise bunu inkârediyordu, kadına inanmayan iri cüsseli adamlardan bir tanesi ise silahı kadının kafasına dayayıp silahla öldüreceğini söylüyordu. Kadın ise iri cüsseli adamlara her defasında aynı şeyleri tekrarlıyordu. Lakin buna inanmayan iri cüsseli adamlardan bir tanesi kadının yalan söylediğini düşünerek kadının sol bacağına iki kurşun sıktı.


Bunu gören can arkadaşım, ailem ve her şeyimolan Can ise kadına yapılan bu işkenceye dayanamayıp iri cüsseli olan adamlara sert bir mizaçla, “Bırakınlanşerefsizler“ deyip üstlerinegitti. Bunu gören iri cüsseli adamlar ise arkadaşımı korkutmak için ayağının yanına iki el ateş etti. Amaarkadaşım daha çok hiddetlenerek onların üstüne daha fazla gitti. Giderken birde ne görsün yerde yatırılıp dövülen, silahla yaralanan kişi gece kulüplerinde çalışan ve orda tanışıp aşık olduğu kızmış. Yerde yatan kızın canından çok sevdiği kız arkadaşı olduğunu görünce gözü hiçbir şeyigörmeyerek adamların üstüne gitti. Bunu gören iri cüsseli adamlar ise karşıdakinin hiddetinden korkarak arkadaşımın üzerine ateş açtı. Silahın ateşlenmesiyle benim can dostum orada ağır yaralandı ve oracıkta öldü.


Ben ise henüz 17yaşındaydım. Bendearkadaşımı bu halde görünce onların üstlerine gittim. Ve can arkadaşımdan farklı olarak ben hazırlıksız gitmedim, daha önce silah satan alışveriş merkezinden aldığım iki silah bir çakıyı yanımda götürmüştüm. İri cüsseli adamlardan bir tanesi üzerime silah doğrultunca can havliyle yanımda olan silahlarıma sarıldım ve ateş ettim, silahın ateş almasıyla birlikte iri cüsseli adamlardan bir tanesi yere yığıldı, diğer adam ise arkadaşının ağır yaralandığını hatta ölmek üzere olduğunu görünce o da üstüme yürüdü bir elde ona sıktım o da yere yığılıp kaldı. Ben gelişen bütün bu olaylara ise şaşırmış kalmış hatta şok geçirmiştim; çünkü hayatımda elime silah alıp bir insanı öldürmek için kullanmamıştım. Gecenin geç saatinde bu olayları gören ahali ise hemen polisi arayıp haber vermişti. Ben ise yaşanan olayların şoku içerisindeydim; yerde yatan üç ölü bir de ağır yaralıyı bile algılamıyordum ve kendi kendime şu sözcükleri tekrarlamaya başlamıştım: adamöldürdüm, neden adam öldürdüm? Ve gene tekrardan soruyorum kendime: katiloldum adamöldürdüm, neden öldürdüm? Diye gece boyunca polisler beni alıp nezarethaneye götürene kadar tekrarlayıp durdum. Beni Bir iki sokak aşağıdaki emniyet müdürlüğüne götürdüler, Emniyet müdürlüğünün zemin katını benim gibi katil, ayyaş, gaspçı insanları sorgulatmak için ayarlamışlardı. burada polisler toplumun huzurunu bozan benim gibi insanları sorguya çekip onların ceza almasını gerektirecek itiraflar yapmalarını sağlıyorlardı. Lakin polisler şok halimden anlamış olacakki; beni direk sorgu odasına almadılar. Ben ise nezarethane de bir o yana, bir bu yana volta atıp duruyor yaşananlara anlam veremiyordum. taa ki komiser gelip hadi genç adam gidiyoruz diyene kadar.


- ben: peki nereye gidiyoruz dedim.


-Komiser: katiller nereye ilkönce alınıp sorgulanıyorsa oraya gideceğiz dedi.


Beni nezarethaneden çıkartıp sorgu odasına götürene kadar biri sağ elime, diğeri sol elime girmek suretiyle iki polis bana eşlik etti. Ve sorgu odasına gidene kadar da sürekli onlardan iltifatlaraldım; iltifat etmedikleri hiç bir sülalemin üyesi kalmamıştı, ben ise sürekli gülüyordum ve bu onların daha çok zorlarına gidiyordu. Hatta daha çok sert davranmalarına neden oluyordu. Oysaki gülmemin nedeni onları kızdırmak değildi. Gülmemin nedeni sülalemin olmamasıydı. Neyseki bir iki dakika içinde beni sorgu odasına aldılar da kurtuldum bu gülme durumundan.

Sorgu odasında ise üç tane polis gelip beni sorgulamaya başladı. Ama aralarında biri beni çok iyi tanıyordu bu yüzden hangi sorulara cevap vereceğimi hangi sorulara cevap veremeyeceğini o çok iyibiliyordu. Ve soruları o sormaya başladı.


İlk sorusu şu oldu: ”oğlum! Sen Baklava çaldığın için dokuz yıla mahkûm etmemişler miydi, sen hala uslanmadın mı?”


Ben ise cevap olarak: ”bu sefer baklava çalmadım, Amirim “dedim


İkinci soru şu oldu: ”dokuz yıl önce senin davanı gözlemlemiştim ve sen orda: “açtım ve canım çekiyordu dayanamadım ben de bir tepsi baklavayı çaldım. Demiştin ve hakim sana bu suçundan dolayı dokuz yıl vermişti.inşallah bunun gibi boktan bir şey değildir değil mi?bari çalacaksan adam gibi bir şey çal ki hakim sana bu sefer de dokuz yıl verince için yanmasın.


Ben de cevap olarak:” Sayın amirim çok iyi niyetlisin ama bu seferin mevzusu çok daha derin ve kendimi temize çıkarmam imkansız. Çünkü işin bu sefer ki ucunda ölüm ve ölümler var. Her ne kadar kendimi koruma amaçlı ateş ettiysem de toplumun gözünde ben bir yalancı, tinerci, ayyaş, katil ve pis dilenci olduğum için ağzımla kuş tutsam bile hakim beye kendimi anlatamam. Üstelik tahminen daha önce aldığım baklava cezasından dolayı sicilime işlenen cezayı da göz önüne de alarak benim hakkımda hem hırsızlıktan hem de adam öldürmekten ömür boyu cezayı isteyeceklerdir. Bu yüzden bana başka sorular sormazsanız sevinirim” dedim.

Beni tanıyan ve bana yakınlık gösteren bu amir ise “tamam, seni sorgulamak amaçlı sorular sormayacağım, âmâ senin hayatınla ilgili merak ettiklerimi sorsam cevap verir misin ?”dedi.

Ben de :”soracağın soruya bağlı olarak sana cevap verebilirim, lakin sorgulamak amaçlı bir soru sorduğunu sezersem sana cevap vermem, bunubilesin ”dedim

O da :”tamam” dedi.

Amir: “evraklarda yetiştirme yurdunda yetiştiğini yazıyor veismin “garip” soyadın da “asilzade” olarak geçiyor. İsim ve soy simini yetiştirme de mi koydular yoksa daha önce vardıydı o isim ve soyisimlemi devam ettiler?


Ben de cevap olarak: ”amirim; annem denilen mahluk beni insanların cumaya gittiği bir günde caminin önüne bırakmış. Hayırsever bir vatandaş ise beni almış bir müddet beslemiş barındırmış yanında. ama geliri kendine bile yetmediği için beni iki hafta sonra çocuk esirgeme kurumunavermiş. oradaki çalışan elemanlar benim el ve ayak parmaklarımın altı tane olduğunu ve nerdeyse hiç ağlamadığımı görünce hep bir ağızdan “garip bir çocuk” diye diye ismim garip kalmış, soyadımı ise yurt müdiremiz Aslı hanım tarafından koyulmuş; renkli gözlü ve güzel bir çocuk olduğumdan soyadımı “asilzade” koymuşlar.


Amir :”peki yetiştirme yurdunda en çok neyi özlüyorsun?”


Ben de cevap olarak: ”en çok beni hafta da en az iki kere döven ve müdire gelince bana iyi davranan Melek Hanımı özlüyorum ”dedim.

Amir:” insan kendisini döven ve azarlayan bir insanı neden sevsin ki? Dedi.

Bende cevap olarak:”eğer anneniz diye seveceğiniz biri yoksa ve üstelik hafta da en azından bir iki defa senlen iyi kötü olarak ilgileniyorsa o kişiyi anne gibi seversiniz “ dedim


Amir: ”haklısın” dedi.

Amir: ”ordayken seni en çok ne üzer di?”


Ben de cevapolarak: ”bendenbüyük abilerim ablalarımın bana her ay harçlık olarak verilen paramı almaları ”dedim.


Amir: ”peki sen ne yapıyordun parasız pulsuz?”


Ben de cevap olarak: parasız pulsuz olduğumdan dolayı okuldayken hep aç kalmak zorunda kalırdım ve arkadaşlarbir şeyler alırken ben hep onları dışardan izlerdim. Bu ise bana çok dokunurdu. Hatta o yıllarda günün birinde dünyanın en zengini ben olacağım diye bir hedef belirlemiştim kendime.


Amir: “peki oldun mu?”

Ben de cevap olarak:” Hayırolamadım, ama insanların fakiri görememesi ve kaderin cilveleriyüzünden hırsızoldum, ayyaşoldum, katiloldum, pis dilenci oldum.” dedim


Amir: ”benimbildiğim kadarıyla devlet yetiştirmede büyüyen insanları işe yerleştiriyor, sen niye yerleştirilmedin?”


Ben de cevap olarak: bizim yurtta melek hanım yanında çalışan bir tane bakıcı daha vardı. Bu kadın her gece gelip bizim uyuyup uyumadığımızı i teftiş eder giderdi. Bir gün teftişe geldi biraz etrafı süzdü herkesin yattığını düşünerek bakıcı odasına yöneldi. Ben ise çok sıkışmıştım tuvalete gitme ihtiyacım vardı bende tuvalete gitmek için bakıcının yanındaki tuvalete yöneldim. Ve tam tuvalete yönelirken aralık bırakılan kapıdan bir de ne göreyim. Bakıcı kadın bir adamla çatır çatır sevişiyordu. Ben ise görmezlikten gelecekken fark edildim. Fark edilmemle beraber kıyamet koptu, kadın yanıma yaklaştı ve bana şunları söyledi: ”eğer bu gördüğünden melek hanıma ve müdireye bahsedersen seni buradan attırırım” dedi.

Ben de: ”tamam, vallahi söylemem ablacım deyip korka korka yatağıma çekildim.”

Lakin bu kadının böyle işler çevirdiğinden haberdar bir kişi daha vardıbu kişi melek hanımdı; ertesi günün hemen sabahında melek hanım geldi bizimle ilgili bir problemvar mıdiyebakmaya, geldiğinde ise herkes kahvaltısını yapmış sağa sola koşuştururken ben hala yatağın içerisinde akşamki olay yüzünden hala titriyordum. Üstelik tuvalete gidemediğim için de altımı da ıslatmıştım. Bunu gören melek hanım köpürlene köpürlene yanıma yaklaşıp-“kaç yaşına geldin hala altına işiyorsun” deyip beni tekme tokat oracıkta dövdü. Ben ise ağlamaklı bir ses tonuyla” vallahi isteyerek olmadı akşam tuvalete gidemedim o yüzden oldu “ dedim.

Melek hanım ise :”Neden gitmedin “ dedi.

Ben de cevap olarak: ”akşambirsinden korktum oyüzden gitmedim “dedim.

Melek hanım: ”kimden korktuğunu söylersen sana şu iki çikolatayı veririm” dedi.

Ben de cevap olarak: ”verseniz de alamam “dedim.

Melek hanım: eğer bunları beğenmezsen başka çikolatayı da vermem, üstüne üstelik seni kimsenin görmeyeceği bir yerde fena da döverim” dedi.

Ben de cevap olarak: ”peki melek anne anlatacam ama beni korumazsan seni müdire hanıma söyleyeceğim “dedim.

Melek hanım: ”peki seni koruyacağım yeter ki söyle” dedi.

Bende cevap olarak:” peki deyip başımdan geçen o olayın hepsini anlattım”

Olayı anlattıktan sonra melek hanım bana elindeki çikolata kutusunun hepsini bana verip hızlıca uzaklaştı.

Akşam olunca ise diğer bakıcı kadın hızlıca yanıma gelerek benim konuşmama bile izin vermeden elimden tutup kameraların olmadığı çamaşırların yıkandığı yere götürdü. O yerde dövülmedik hiçbir yerim kalmayacak şekilde evirip çevirip beni dövdü. Hatta o kadar hiddetlenmiş ki bana vurduğunda yüzünde garip bir gülümseme beliriyordu. Bir güzel beni dövdükten sonra elimi yüzümü yıkayıp herkesin bulunduğu salona geri getirdi. Ve son kez bakar gibi yaptı ondan sonra “çocuklar: garip beni müdireye şikâyet etmiş o yüzden işime son verdiler, artık size başka anne gelip bakacak “ deyip arkasına bakmadan çekip gitti. Daha sonra öğrendim ki alında işine son vermemişlerdi; onun yerine başka bir ilde başka bir yurda bakıcılık yapabilecek bir sürgüne göndermişlerdi. Benim bildiğim bu tür durumlarda asıl olarak işten atılmasılazımdı. Lakin bakıcının akrabalarından bir tanesi üst düzey bürokrat olunca onu müdire hanım işten atamamış bunun yerine başka ile tayinini çıkarmıştı.

Ben ise bu işe içten içten seviniyordum, seviniyordum ki aylık olarak yapılan koğuş teftişi yapıldı. Ben ise kendimden emindim ve bunun dışında benim bulunduğum koğuştaki çocukların birkaç tanesi hariç geriye kalan hiçbir tanesi ne alkol ve uyuşturucu kullanıyorlardı. Sıra sıra bütün dolapları arıyorlardı. Veen son arama işi benim dolaba geldi. Ben ise kendimden emin bir şekilde dolabı açtım. Dolabı didik didik aradılar ve benim hayatımı karartıp yurttan atılmama neden olan bir şey bulundu. Bu şey 15 gramlık küçük bir poşet içinde eroin denilen maddeydi.

Müdire hanım yüzüme bakarak :”bu ne, size harçlık olarak verdiğimiz paraları siz böyle mi kullanıyorsunuz ve bunun suç olduğunu bilmiyorsunuz siz. Deyip. Odasına götürdü yaklaşık olarak bir yarım saat benle konuştu.

Ben ne kadar bu bulunan eroinin bana ait olmadığını başka birileri tarafından koyulduğunu söylesemde bana inanmadı. Ben de başımdan geçen bakıcı kadının olayını anlattım; benim dolabıma da bumaddeyi ancak ve ancak bakıcı kadının yerleştirebileceğinisöyledim. Müdire hanım ise umursamaz bir ses tonuyla şunları bana söyledi: ”bakıcı kadın koymuş olamaz. Çünkü her dolabın anahtarı farklı ve anahtarların bir benzeri de yok,üstelik bu anahtarlar sadece dolabı kullanan davar. Şayet anahtarını dışarı bırakmışsanve anahtarını bakıcı kadın almışsa bunu kameradan görebiliriz. Ama hiçbir kayıtlarımız da böyle bir görüntüye rastlayamadık. O yüzden bu bulunan maddeyi senin kullandığını ve kullandığın maddeyi de daha önce de saklamış olabileceğini düşünüyoruz bu yüzden başka çocuklara zarar vermemen için senin yurtla olan ilişkini yarın bitirmeyi düşünüyoruz ”dedi.


Ben de: “ben ne yaparım, nasıl yaşarım dışarlarda, nasılgeçinirim? Müdire hanım acıyın bana, beniburadangöndermeyin lütfen” dedim.


Müdire hanım ise: “eğer mahkemede temize çıkarsan seni geri alırım, merak etme ve üstelik bu akşam bu yurtta yarına kadar kalmana izin veriyorum ”dedi


Ben de o anda polisin çağrıldığını anladım ve o anda yurdun dışarıya açılan kapının üzerinden atlayarak bir daha geri dönmemek üzere yurttankaçtım. O gün bugündür hep sokaklardayaşıyorum. Bu yüzden hiçbir işe yerleştirilmedimve üstelik sokaklar da bana yabancıydı. Sokaklar bana, ben de sokaklara alışana kadar dışarda yarı çıplak gezip, yarı aç gezdim. Âmâ hayat böyle gitmeyeceğini de iyi biliyordum. Bende benim gibi sokaklarda yaşayanların olduğu bir bölgeye gittim onlarla hemen arkadaşlık kurdum. Belli bir süreden sonra Can diye arkadaşımla birer et ile tırnak gibi oldum. Her işimizi beraber yapmaya başladık. Aç kaldığımızda zengin olan bir bakkal ve marketten bize yetecek kadar erzak çalardık, kışın soğuktan korunmak için bakkaldan ve ya süper marketlerden tahta olan kasa çalardık, geceleri soğuktan korunmak için bazen battaniye, bazen yastık bazen de yorgançalardık ve son olarak ta ben ve arkadaşlarımın birazcık ta olsa rahat bir yatakta yatabilmesi için mobilyacıdan yatak çaldık. Bunların hepsini insanlara zarar vermek için değil hayatta tutunabilmek için yaptık. İşte amirim benim ve benim gibi olan sokaklarda yaşayan arkadaşlarımın tek gayesi bu. İnsanlar ise dışardan bakınca pis, dilenci, ayyaş, katil ve hırsız olarak görüyorlar lakin bilmiyorlar ki biz kendi isteğimizle bu kötülükleri yapmıyoruz sadece diğer insanlarla eşit olmak için ve hayatta kalmak için yapıyoruz bunları.


Amir de :”şimdi seni daha iyi anlıyorum, ama bizimde elimiz mahkûm bu yüzden şimdi sana bir tutanak tutturup seni mahkemeye sevk etmek zorundayız. dedi.


Bende :”siz elçisiniz amirim sizinde yapacağınız bir şey yok, tanrı bize bir kader çizmiş biz de bu kaderin gerekliliklerini yerine getirip bu dünyadan gideceğiz. Yani tiyatroyu tanrı hazırlar bizse bu tiyatronun piyonu oluruz ”dedim.


Bu konuşmadan sonra beni tanıyan amir bana bir tutanak tutturup beni mahkemeye sevk etti. Mahkemeye zırhlı bir araç içinde adliyeye gönderildim. Adliye binasının tam önünde arabadan indirip adliye koridoruna götüreceklerken birden bire takım elbiseli bir mafya kılıklı biribeliriverdi, elinde silah vardı ve bu silahı üstüme doğrulttu iki el ateş etti, ben ise o anda yere yığıldımve başım dönmeye, gözlerim yavaş yavaş kararmaya başladı o anda artık öleceğim aklıma geldi ve o anda hayatımın bütün kareleri birer birer gözümün önüne geldi. Artık bu çileli hayatın son bulamasından dolayı aslında içten içe seviniyordum. Beni bu halde gören amir ise benim için ağlıyordu ama ben ağlaması için gerek olmadığını hatta benim adıma sevinmesinisöyledim. Bunları söyledikten sonra bu çilekeş hayattan elimi eteğimi çekip gittim. Ardımda sadece bu hikâyeyibıraktım, dediğimgibi siz de bana benim gerçek olan ismimle değil de “balici, tinerci, hırsız, katil, ayyaş, pis dilenci” gibi sözcüklerle hitap edeceksiniz lakin gene olsun belki biri okumak ister bu gereksiz hikâyemikim bilir.

Psikiyatrist felsefe

Denizli-20.01.2010

39 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page